AHMET TURAN BARIN (2) « Kırıkhan Olay Gazetesi-Hatay'da Hızlı doğru tarafsız haberciliğin merkezi

2 Mayıs 2024 - 21:00

AHMET TURAN BARIN (2)

AHMET TURAN BARIN (2)
Son Güncelleme :

15 Mayıs 2019 - 8:07

            Dünkünün Devamı 

“Üretim ve Pahalılık
Körfez krizi sona ererken yurdumuzda devlet ve özel sektör fabrikalarında üretilen çeşitli ürünlere yine zam yapılmaya başlandı.
Bazı Bakanlar ile özel sektör temsilcilerinin açıklamalarına göre işçilere sözleşmeyle verilen yüksek ücret nedeniyle zamlar yapılıyor, denilmektedir.
Demokratik ülkelerin tamamında hatta Polonya ve Romanya’da bile işçiler her yıl ücret zamanını sözleşmeyle alırlar. Ancak hiçbir batılı ülkede işçilere verilen artıştan sonra üretilen mallara hemen zam yapıldığı duyulmamıştır.
İskenderun Demir Çelik Fabrikasında işçiler beş ay grev yaptığında fabrikada üretim durdu. Sendika ve işveren vekilleri önce anlaşamadı. İşveren vekilleri fabrikadan çıkan ürünlerin geliriyle işçilerin talep ettiği ücretin toplamı karşılanmaz dediler.
Çalışma Bakanının gayretiyle sendikayla anlaşma yapıldı. İşçiler iş başı yaptı üretim yeniden başladı.
1930 yılında İskenderun Demir Çelik Fabrikasına yeniden bin kişi işçi işe alındı. Konuyu yakından izleyenler hayretler içinde kaldı.
Daha önceleri fabrikanın demir ve diğer ürünlerinden elde edilen gelirleriyle işçi ücretlerinin ödenmesi imkansız diyenler aynı fabrikaya yeniden işçi aldırırken acaba maliyet hesabında yanıldılar mı.
Her konuda batılı ülkelerin yenilikleri ve lüks yaşamından örnekler verilirken çalışma hayatındaki prensipler neden dikkate alınmıyor.

Batının sanayileşmede ileri giden ülkelerinde üretilen mallara zam yerine üretimde randıman artırıcı yöntemler uyguladıkları için zam düşünmezler. Bazı işyerleri akort bazıları otomatik makinaları, bilgisayar sistemlerini hatta robotlar çalıştırarak üretimi arttırır. Üretim artınca maliyet düşer, maliyet düşünce zam yapmaya gerek duyulmaz.

Bizde yüzde altmışa varan enflasyon onlarda en çok yüzde onbinlerde geziniyor.
İnsanlar makinanın, bilgisayarın çalışmasıyla işsiz mi kalır, sanmıyoruz, çünkü batıya her ülkeden her gün pasaportlu, pasaportsuz işçiler çalışmaya gidiyorlar.
Politika ara sıra düşünülmezse her işyerinden en iyi randımanı almak mümkündür.”

5 Mart 1991 – Olay Gazetesi

  • * *
    “Konut Projeleri
    Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yurdumuzun çeşitli bölgelerinden ve şehrimizin değişik semtlerinde yaptırdığı İskân evlerinde inşaat sırasında depremle ilgili hangi teknik uygulamanın yapıldığı, savaş günlerinde sığınak gibi hayati bir konunun düşünülmediği görülmektedir.
    Bunları projeye koymayan ve projelere imza atan Bakanlık yetkililerini onaylamak mümkün mü.
    Toplu Konut kredilerinden yararlanan yapı kooperatiflerinin ve müteahhitlerin yaptıkları çok katlı binalarda sığınak ve yangın merdiveni gibi insan hayatını ilgilendiren teknik özelliklerin projelere konmayışını unutkanlık saymak mümkün mü.
    Sosyal içerikli veya ticari amaçlı çok katlı binalarda oto parkların olmayışı önce o konutlarda oturanların sonra da o çevreden gelip geçenleri sıkıntıya düşürmez mi.
    İmar planları değişir, kısmi tadilatlar yazılır ama İmar Kanununda değişiklik olduğu pek söylenemez. Çok katlı binalarda sığınak yapılması, yangın merdiveni yapılması İmar Kanununun değişmez maddeleri arasındadır.
    İnşaat sahipleri maliyet artacağı için sığınak ve yangın merdiveni yaptırmak istemezler. Ama insan yaşamı için sığınağın yapılması, yangın merdiveninin binaya montajının zorunlu olduğunu oto parkların trafik rahatlığı sağlayacağını anlatmaları önce Belediyemiz İmar ve Fen İşleri yetkililerin görevidir. Bu konuları Belediye Başkanlarına ısrarla anlatmalarının ilerde sayısız faydaları görülebilir.
    Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Ankara’da hazırlanan konut projelerine yerel yönetimlerin her hangi bir müdahalesi olamaz. Kırıkhan’da yapılan her konut inşaatında Belediyemizin proje aşamasından binaların bitimine kadar denetleme yapılabilir.
    Gerek Yapı Kooperatiflerinde ve gerekse özel ferdi konutlarda şehirde gözle görülebilen kötüden iyiye bir yapılaşma gözlenmektedir. Projeler ve uygulamaları yerinde ve zamanında denetlenirse kentleşme o kadar sağlıklı olacaktır.”
    12 Mart 1991 – Olay Gazetesi
  • * *
    “Tohum ve Toprak
    Anadolu’da tarımda uğraş verenlerin ilk kez Sümerler olduğu bilinir. Arkeologların incelemelerine göre toprakta teraslama sistemleri Sümerler tarafından yapılmış olduğu saptanmıştır. Sabanla yapılan çiftçilikte üretim yalnız kendileri içindi.
    Yirminci yüzyıl başlarında icat edilen ve buharla çalışan makinalar İngiltere’den dünyanın çeşitli ülkelerine ve Çukurova yöresine de gelmiş. Büyük arazi sahipleri bu makinaları yıllarca gururla çalıştırmış iyi verim elde ettikleri için çok mutlu olmuşlar. Dış pazarlara iyi fiyata ürün satıldığı için çok sevinmişler.
    Cumhuriyetin ilk yıllarında yurdumuza traktörler gelmeye başlamış. Makinalı tarımla zamanın ekimi yapılmış, zamandan ve insan emeğinde tasarruf böylece başlamış oldu. Yine verim artmış çiftçi memnun.
    İkinci dünya savaşından sonra çeşitli devletlerden traktör ve ekipmanlar bu kez çokça geldiğinden banka kredisiyle toprağı olan her çiftçi aldı. Çiftçiler bu makinaları toprağında çalıştırdı. Artık tarımda insan gücüne hiç ihtiyaç kalmamıştı. Köylünün büyük kesimi şehre göç etti. Toprakla makine boğuşuyordu. Çiftçiler yine çok memnun. Davullar çalınıyor. Düğünler çoğaldı.
    Silahlar o dönemde fazlaca mermi yakmıştı.
    Tarımda ileri giden ülkelerden tohumlar, çeşitli ilaçlar değişik gübreler topraklara atılıyordu. Sulamada ileri teknoloji kullanıldı. Diğer ülkelerin çiftçileriyle makinalı tarımla eşitlenmişti.
    Bu gelişmelere rağmen çiftçilerin büyük kısmının artık yüzü gülmüyordu. Endişeli bir yaşam başlamıştı. 1980 yıllarında sonraki hükümetle tarım ürünleri konusunda değişiklik yapmıştı. Pamuk, sebze ve meyveler yurt dışından getiriliyor. Piyasada bizim çiftçilerin ürünlerine devlet tarafından rekabet yapılıyor. Artık çiftçinin ürünlerine destek veren devlet dış pazar bulamıyordu. Çiftçi şaşkınlık içinde.
    Bizim çiftçimiz yurt dışından gelen ürünlerle rekabet edemez. Çiftçimiz tohumunu pahalıya, akaryakıtını pahalıya, traktör ve yedek parçayı pahalıya satın almaktadır. Tarımda ileri ülkelerde çiftçiye ucuz kredi veriliyor, destekleme alımı yapılıyor. Bu şartlar bizim çiftçimizde uygulansa sanırız biz de diğer ülkelerle rekabete başlarız.
    Pamuk ekimine başlanmak üzere çiftçiler ekipmanlarını yaptırıyor, tohumunu hazırlıyor. Yine umutlarla tohumlar toprağa atılacak. Devletin desteğini esirgemediğini yeni umutlarla bekliyoruz.”
    19 Mart 1991 – Olay Gazetesi
  • * *
    26 Mart 1991 – İsmine Güncel ilavesi edilmiş olarak yayınlanan Güncel Olay gazetesinde yine Düşünce köşesinde “Düşündüğümüzü Vermediler” başlıklı yazısı yayınlandı.
    “Düşündüğümüzü Vermediler Türkiye’nin körfez krizindeki kayıpları ve turizmden eksilen gelirleri 13 milyar dolara ulaşan bir bedeli kapsadığı gün ışığına çıkıyor. Türkiye’nin ekonomik yararlarının karşılanması için Amerika bir kısmı hibe bir kısmı borç olmak üzere 2 milyar dolara yakın yardım yapılmıştı. Ülkemizin ekonomik kayıpları bir yıllık dış borç taksitlerinin çok üstündedir. Gelen yardımların oranı kayıpların karşılanmasında çok yetersiz kalmıştı.
    Kriz başlarında Amerika Mısır’ın 8 milyar dolar borcunu çizgi çekerken İsrail’e de iki kez yüklü yardımda bulunulmuştu. Sayın Özal’ın Amerika gezisinde gündemdeki en önemli konu acele nakit olarak 2,5 milyar dolar yardım alabilmekti. Diğer konuları çözmek Türkiye’nin isteğine bağlıydı. Körfez savaşında koç görevi yapan Amerika’nın giderlerini fazlasıyla ödeyen Kuveyt ve Sudi Arabistan’dan sonra Almanya ile Japonya da Amerika’nın mağduriyeti önlemek için 12 milyar doları bulan ödemeler yaptılar.
    Bir haftadır televizyon ekranlarında Sayın Özal: Amerika’daki gezisinde çok hoş sohbet görüşmelerini defalarca seyrettik. Basın toplantısında Cumhurbaşkanımızın nakit yardım talepleri ve Kıbrıs konusundaki Amerika’nın görüşü soruldu. Bizim için çok önemli iki konuda Amerikan yetkilisi net ve inandırıcı bir açıklamada bulunmayınca derin düşüncelere girdik. Aksilik bu ya körfez krizinden öncesi aylarda Amerika’nın bütçe açıklamalarını kapatmak için yeni vergileri hakltan almaya başlamıştı. Bütçe açıkları her yıl artan bu ülkeden nakit yardım beklemek fazla iyimserlik olmaz mı.
    Irak’ın bombalanması için Amerikan uçakları İncirlik hava alanını kendi üsleri gibi kullanırken Türk halkı korkulu, endişeli aylar yaşamıştı.
    Savaş arasında müttefikler Türk halkı cengâver kahramandır dediler, savaş sonunda maddi yardım yapacağız dediler, şimdi yanına ziyarete gelen Sayın Özal’a yalnız teşekkür ediyor. 138 yıl önce Nevyork sanayi sergisine Türk eserlerinin katılması istendiğinde devrin padişahı Abdülmecit eserleri götürecek savaş gemisinin Nevyork’taki tamir bedeli 20 bin doların ödenmesi koşuluyla bu sergiye katılacaklarını bildirmiştir. 1853 yılında koşullar karşılandığı için Türk eserleri Nevyork’ta sergilendi.
    Savaş öncesinde bir koyup üç almak düşüncesi ne yazık ki müttefik devletlerce önlenmiştir. Devlet çıkarları telefonla, demeçlerle korunamıyor. 1863 yılındaki verdiğimiz bir örnek diğer yıllarda dikkate alınırsa kayıplarımız çok daha az olur.”
    26 Mart 1991 – Güncel Olay Gazetesi
    Talabani ve Barzaniler
    Türkiye ve İran sınırındaki dağlarda 1955 yılından sonra Talabani ve Barzani aşiretleri sürekli silahlı çarpışma içinde yaşadılar. Barzani aşiretine İran Şahı vasıtasıyla silah, giyecek ve diğer yardımları Amerika yapıyordu. Talabani aşiretine aynı şekilde Sovyetler Birliği direk olarak yardım yaparak anılan bölgede aşiretlerin savaşması desteklendi. Talabani aşireti bu çarpışmalarda üstünlük sağlayınca Molla Mustafa Barzani Amerika’nın davetine uyarak Irak’tan ayrılmış ve Amerika’da yaşamaya devam etmiştir.
    Her iki aşiret arasındaki bu gerginlik daha sonra yumuşamış ve körfez savaşının sonucunda birlikte Irak’a karşı mücadele etme kararı aldılar.Kuzey Irak’ta yaşayan diğer muhaliflere Musul ve Kerkük bölgesini ele geçirerek özerk bir devlet kurma düşüncesi kendi yandaşları ve Amerika’nın da istediği bir plandı. Hatta Devlet Başkanlarının bu hareketi destekleyen demeçleri yayınlandı.
    Ne olduysa geçen hafta içinde oldu. Müttefik devletler Talabani ve ekiplerinden desteklerini çektiler. Türkiye’ye bu nedenle özel ziyaretler yapmaya başlamıştı.
    Talabani’nin özel ziyaretler yaptığının daha sonra basın tarafından duyurulunca yetkililer zor duruma düştü. Bu güne kadar yurdumuzu ziyaret eden çeşitli devlet büyüklerine her türlü karşılama yapılır düşünceleri televizyondan yayınlandı. Resmi bir hüviyeti olmayan hatta şu anda silahlı birlikleri yöneten bu zat hangi mantıkla karşılanıyor ve görüşme yapılıyordu. Her türlü desteği başka devletlerce karşılanan bu kişilere nasıl güvenilir. Gazeteci Mehmet Ali Birand televizyon binasında Talabani ile özel bir röportaj yapmayı başarır. Ancak bu röportajın televizyondan yayınlanması önceleri engellenir. Bu görüşmenin sakıncası varsa neden devlet televizyon binasında röportajına izin verilir.
    Çalışmadan yılmayan Mehmet Ali Birand devlet büyüklerinin hoş görüşünü elde ederek Talabani ile yaptığı röportajın yayınlanması sağlanmıştır. Talabani’nin Türkiye’ye geliş ve gidişlerinde her hangi bir diplomatik kusuru olmamıştır. Çeşitli çevrelerden yapılan eleştirilere alınmasın. Çünkü bizim vatandaşlarımız kendisine yumurta bile atmadılar Ne kadar sevinse azdır.”
    2 Nisan 1991 – Güncel Olay Gazetesi
  • * * Devamı Yarın

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.