Güreşçisi, zeytini, doğası ile güzel bir köy Kışlak « Kırıkhan Olay Gazetesi-Hatay'da Hızlı doğru tarafsız haberciliğin merkezi

29 Mart 2024 - 10:33

Güreşçisi, zeytini, doğası ile güzel bir köy Kışlak

Güreşçisi, zeytini, doğası ile güzel bir köy  Kışlak
Son Güncelleme :

13 Ocak 2020 - 9:16

Antakya – Yayladağı yolunda Kızılgöl yakınından  Kışlak’a gitmek üzere döndük. Yaz aylarında yiğidin harman olduğu Kızılgöl’de çimler yeşermiş, sürüler tepelere doğru yayılmak için dağılmış, o mahşeri aba güreşlerinin görüntüsünden geriye sade, dingin, yemyeşil bir otlak kalmıştı. İnsanın nerede bu güreşçiler diye bağırası geliyor, çimlere baktıkça…

Asfalt yolun daralarak aşağılara doğru kıvrım kıvrım oluşturduğu bir virajda, keçilerin sürü halinde otladığını, yaşlı bir amca ile iki gencin sürüye gözcülük ettiğini görünce dayanamayıp arabadan indik. Keçiler bayırın yeşil otlarından, taze filizlerinden yararlanmak için dört dönerken, yaşlı amca elindeki sopayla düzeni kurmaya çalışıyordu. Aşağıda aheste aheste yürüyen eşeğin üzerinde, hiçbir şeye aldırmadan yoluna devam eden kır saçlı amca… Karşı dağlara bakıyoruz; Suriye… Aşağılara doğru hırçın ve vahşi bîr biçimde inen derin vadiler… Müslüm Kabadayı’nın köyüne doğru yol alıyoruz.

Kışlak, kış aylarında kalınan yer anlamında kullanılıyormuş. Bir zamanlar Osmanlı ordusunun konakladığı yer de deniyor. Kışlak ne anlama gelirse gelsin, Aba güreşleri ve güreşçileri, tarihi dokusu, zeytini, insanının misafirseverliği, doğal güzelliği ile görülmeye değer. Hatta yaz kış yaşanılacak bir yer. Köyün tam anlamıyla kuruluş tarihini bilen yok. 17. yy döneminden kalma bir yerleşim olduğu sanılıyor.

Müslüm Kabadayı’nın yeğeni Bilge, çağırmamıza rağmen uykusundan uyanıp gelmeyince, köyde kamyon şoförü Recep’in yardımıyla birkaç tarihi yeri gezme olanağı bulduk. Tepelerden aşağıdaki vadiye doğru uzanan bir derenin kenarındaki tarihi hamam ve çeşmenin kaderine terk edilmiş haline üzüldük. Köyün daha aşağılarında kalan bir bölgede ise gözlerimize inanamadığımız bir piknik yeri ve yüzme havuzunu seyre koyulduk. Köylülerin Ağcapınar olarak isimlendirdikleri bölgede oldukça düzenli ve ahşap çatılı gölgeliklerin çam ve zeytin ağaçları arasında, yeşilin değişik tonlarının süslediği piknik alanı ilgi çekici güzellikte.

Biz hep Kışlak köyü diyoruz da, Kışlak 1998 yılında belediye olmuş. Ancak nüfusunun 2000’in altına inmesi nedeniyle yeniden geçtiğimiz yıl köy statüsüne dönüştürülmüş. Piknik ve dinlenme alanı olarak kullanılan ve belediye tarafından işletilen mesire alanındaki havuzda gelecekte alabalık üretimi düşünülüyormuş.

Üç camisi, iki mahallesi, Sağlık Ocağı, Jandarma Karakolu bulunan Kışlak’ta Kayapınar çeşmesi ile hamamı, köy girişindeki peri bacalarını andıran jeolojik oluşumlar, köyün sırtını dayadığı batı yönündeki tepelerde inciri, tütünü, hurması, hünnapı, zeytini île Yayladağı’nın görülmeye değer yerleşimlerinden biri.

Fransız işgalinden sonra 1938-40 yıllarında ilk kadın muhtarın Çuhadar kızı Fatma Koca’nın muhtarlık yaptığı bu köyde kurulu bir de zeytinyağı fabrikası var. Özellikle zeytin zamanı köyde büyük hareketlilik yaşanmasına sebep oluyor.

Halen Ankara’da oturan, Hatay ve Kışlak sevdasını yüreğinde daima taşıyan Müslüm hocanın “Kışlak’a Yolculuk” gezi notlarını okuyorum. Kabadayı notlarında, doğduğu köye olan bağlılığını öylesine güzel anlatıyor ki; “İnsanın, özellikle çocukluğunun geçtiği yerler, onun ruhsal dünyasının biçimlenmesinde derin izler bırakıyor. Şair Edip Cansever’in bir şiirinde belirttiği gibi ‘İnsan biraz da yaşadığı yere benzer’. Benziyoruz; çünkü o coğrafyanın suyunu içip havasını koktuyoruz. Benziyoruz; çünkü orada ilk kez toprağa tutunuyor, hayvanları, bitkileri tanıyoruz. Benziyoruz; çünkü orada annemizin sıcaklığını, diğer yakınlarımızın sesini, ilk arkadaşlarımızın nefesini duyuyoruz. Şimdi benim Kışlak’ta bunlarla hemhal olan ruhumu yok saymam mümkün mü? İstediğim kadar Türkiye’nin birçok bölgesini gezmiş, birçok ilinde kısa-orta-uzun sürelerle yaşamış; New York, Şam, Halep, Amman görmüş olayım; buralardan beynime kazınanların hiçbiri, Aylinkaya’da oynadığımız oyunların yerini tutamaz. Sevgili teyzem oğlu Mehmet başta olmak üzere dostlarımızla yürüttüğümüz siyasi faaliyetlerin, Daşaka’da (Taşyaka) oynadığımız tavlanın yerini tutabilir mi? İşte; Kışlak’a gitmenin bende yarattığı heyecan ve sevinç, bu önemli anıların yaşandığı mekânları tekrar görebilmek, o anılan birlikte yarattığımız insanlarla kucaklaşabilmek… Yoksa nerdeyse yarım yüzyıla yaklaşan ömrümüzün nostaljik demetlerine takılıp kalmak değil.”

Biz yola çıktığımızda Kışlak’ta o köyü çok iyi bilen ve orada yaşayan bir rehberle buluşacaktık. Onun anlatımını satırlarımıza yansıtacak, köyün bilinen, ama unutulan yönlerini dillendirecektik. Sadece gezdik. Hacı Abdullah Camii’nin eski mimari özellikleri taşıyan minaresini seyretmek için dahi olsa bu köye gitmek, Ağcapınar’daki havuzlu bahçede piknik yapmak ve çayın kenarındaki eski çeşme ile hamamı biraz düşünerek seyretmek gerek. Kim bilir, bir gün bu köyün meşhur pehlivanlarının, tarihe ve aba güreşine adlarını yazdıran yiğitlerin hikâyelerini yazmak için köye bir kez daha gideriz…

Kesme taş işçilikli ve dikdörtgen planlı cami, sonradan eklenmiş medrese binasıyla küçük bir manzume görünümlüdür. Yol seviyesinden düşük kotta inşa edilen caminin avlusuna basamaklarla inilerek ulaşılır. Küçük avlunun kuzey tarafında medrese binası, kuzeydoğu köşesinde de kısa silindirik gövdeli minare bulunur. Yakın zamanlarda ikinci bir minare inşa edilmiştir. Orijinal minareye çıkış, kaidenin batı tarafındaki yuvarlak kemerli kapıdan sağlanmıştır. Kare planlı kaideden silindirik gövdeye geçilmiştir. Kısa ve silindirik gövde üzerindeki şerefe, tek sıra halindeki mukarnaslarla genişletilerek, bölgesel mimariye uygun olarak ahşap şemsiye şeklinde düzenlenmiştir.

Caminin yapılış tarihini gösteren bir kitabesi mevcut değildir. Sadece giriş kapısı üzerinde duvar yüzeyine tespit edilmiş bir onarım kitabesi vardır:

“El-Hâcc ‘Abdullah bin Yûsuf eyleyip himmet Bir güzel hey’ette ta’mir etti beyt-isânul Binde bir âdem bulunmaz böyle hayır sa’i eder Her cihetten dûnumun olsun o zatın tatil Ben de tarihimle İzzet-i hizmetin ettim edâ Yemin ola ‘alâ yapıldı şimdi Kışlak Cami’i Sene 1310 (Miladi 1892)”

Kitabe, caminin adının Kışlak Camii olduğunu ve belirtilen tarihte onarıldığını, dolayısıyla o tarihten önce var olduğunu gösterir. Ancak bölgesel mimari özellikler, caminin yapım tarihi hakkında ipuçları verir. Cami minaresinde şerefeye geçişte kullanılan mukarnas sırası Antakya Kantara Camii’nin (16. yüzyıl) minaresinde de görülmektedir. Keza caminin üst örtü sisteminin Şenköy Ahmet Kuseyri Camii’ndeki (16. yüzyıl) gibi olması sebebiyle Kışlak Camii’nin de 16. yüzyıl eseri olabileceği       öngörülebilir, ilk inşa ve onarımının kim tarafın-dan yaptırıldığı bilinmemekle beraber, ikinci onarımı yaptıran kişinin Yusuf oğlu Hacı Abdullah olduğu kitabeden öğrenilmektedir. Kitabede cami isminin Kışlak Camii olduğu açık olarak verilmesine rağmen, bu onarımı yaptıran kişinin adı ile tescil edilmiştir.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.